Samimiyetsizliği adı: Riya

Samimiyetsizliği adı: Riya

Köylerim'de Ramazan 26. Gün. Ramazan' ın 26. gününde Samimiyetsizliği adı: Riyaı konusuna göz atıp, Kabir ziyaretinin adabı nedir? sorusuna cevap arıyoruz.

SAMİMİYETSİZLİĞİN ADI: RİYA

Bugünkü yazımızda, yaptığımız bütün iyilikleri yok eden, işlediğimiz bütün amelleri silip götüren bir kötülükten söz etmek istiyorum. O da riyadır. Riya ki; bütün güzellikleri yok eden, iyilikleri boşa çıkaran samimiyetsizliğin adıdır. Riya ki; insanî ilişkileri ve karşılıklı güveni zedeleyen, kişiyi değersizleştiren bir hastalıktır.  Peygamber Efendimiz (s.a.s), ashabıyla bir sohbetinde riyaya dikkatlerimizi şöyle çekmiştir: “Hakkınızda en fazla korktuğum şey küçük şirktir.” buyurur Allah Resûlü. Ashab, “Küçük şirk nedir Ey Allah’ın Resûlü?” diye sorar. Bunun üzerine Efendimiz, şu cevabı verir: “Küçük şirk, riyadır. Allah, kıyamet gününde herkese amelinin karşılığını verirken riyakârlara şöyle diyecektir: ‘Dünyada kendilerine riyakârlık yaptıklarınızın yanına gidin! Bakın! Acaba onların yanında bir mükâfat ya da hayır görebilecek misiniz?’”  (Beyhakî, Şuabü’l-îmân, V, 333.)

Din-i Mübin-i İslam’ın özü samimiyettir, ihlastır. İnancı, kulluğu ve itaati sadece ve sadece âlemlerin Rabbi olan Allah’a has kılmaktır. Sözlerimizde, amellerimizde yalnızca Allah rızasını gözetmektir. Olduğumuz gibi görünmek, göründüğümüz gibi olmaktır.  Ameller, riya ve gösteriş arzusu ile kirletildiğinde anlamını kaybeder. İhlas ve samimiyetten uzak amellerin dışı süslüdür ama içi boştur. Samimiyet olmadan değerler, değerini yitirir. Samimiyet sadece inanç ve ibadetlerde değil, insanlarla ilişkilerimizde de son derece önemlidir. Aile ve akraba ortamında, komşuluk ve arkadaşlık ilişkilerinde, iş hayatında, kısacası müminin, hayatının her alanında içten ve samimi olması en büyük ahlaki erdemlerdendir. Bu erdemi kazanmanın yolu da her işimizde Rabbimizin rızasına talip olmaktan geçer.

Riya bulaşırsa şayet, miracımız olan namazlarımız bizleri kötülüklerden alıkoyamaz. Böylesi bir namaz,  “Yazıklar olsun o namaz kılanlara!” âyetinde sözü edilen namazdır. Böylesi bir namaz  “Onlar ki namazlarını ciddiye almazlar.” âyetinde ifade edilen namazdır. Böylesi bir namaz  “Onlar ki namazlarıyla gösteriş yaparlar.” (Mâûn, 107/4-6.) âyetinde açıkça belirtilen namazdır.  

Riyaya kurban edilirse eğer oruçlarımız, bizim için kötülüklere karşı kalkan olamaz. Riya ile kesilmişse kurbanlarımız, bizleri Rabbimize yakınlaştıramaz. Riya ile kirletilmişse sadakalarımız, infakımız ve hasenatımız, Rabbimize olan sadakatimizi ifade etmekten uzak kalır.  Peygamber Efendimiz (s.a.s), riya ile kirletilen amellerin, kıyamet gününde kişiyi büyük bir hüsrana sürükleyeceğini haber vermiştir. “Cömert desinler” diye infakta bulunanın ateşi, kendi serveti olacaktır. “Âlim desinler” diye ilim tahsil edenin ilmi onun azabı olacaktır. Hatta “Kahraman desinler” diye şehit olanın şehadeti de kabul görmeyecektir. Çünkü Allah rızasını bir tarafa bırakıp niyetini sadece gösterişe indirgeyenlerin amelinin Âlemlerin Rabbi nezdinde hiçbir kıymeti yoktur. (Müslim, İmare, 152.)

Her geçen gün dünyada imaj ve gösteriş hâkim olmaktadır. İnsanlık, hızla samimiyetten uzaklaşmaktadır. Bugün, zihin ve gönüllerimizi tahrip eden, iman ve amellerimizi tehdit eden, beşeri münasebetlerimizi, dostluklarımızı zedeleyen en büyük tehlikelerden biri gösteriştir, riyadır. Müminler olarak ihlas ve samimiyet sınavından geçtiğimiz dünyada bizlere düşen, ikiyüzlülükten, gösterişten bencillikten uzak durmaktır. Her sözümüzde, her işimizde, Rabbimizin rızasını, O’nun hoşnutluğunu amaçlamaktır. Yüce değerlerimizi, samimimi duygularımızı istismar etmek isteyen riyakârlara karşı uyanık olmaktır. Göz boyayarak aramıza fitne, fesat, ayrılık, gayrılık sokmaya çalışanlara fırsat vermemektir.   Bugünkü yazımızı Sevgili Peygamberimizin bir duasıyla bitirmek istiyorum: “…Ey yücelik ve ikram sahibi, her şeyin Rabbi olan Allah’ım! Bizi dünya ve âhirette her an sana ihlâs ve samimiyetle bağlı kıl!”   (Ebû Dâvûd, Vitr, 25.)

İki Hicret Sahibi  Esmâ bint Umeys (r.a.)

Kalp, imanla tanıştığında bütün korkuları reddediyor ve iman dolu cesur bir kalp, en çok mümin bir kadına yakışıyordu. İmanının verdiği cesaretle o, atalarının dinini bırakıp Son Peygamber’in ilahi çağrısına yüreğini bağlamıştı. Bu yüzdendi kalbiyle inandığını diliyle söylemekten korkmaması. İşkenceler altında inlerken dahi yolundan dönmemesi bu yüzdendi. Onun cesareti, Mekke’deki şirk bataklığının tam ortasında, imanı göğsünde gururla taşıyabilmesinden belliydi. O, Allah Resûlü’ne inanan bir avuç kişiden biri olan Esmâ bint. Umeys idi.

Nebî’nin izinden giden Esmâ, öğrendi ki bu yol nice yolculuklara gebeydi. Allah’ın arzı genişti ve zulümden kurtulmak için günü geldiğinde terk-i diyar eylemek gerekebilirdi. Onun için iman, varını yoğunu ardında bırakıp hiç bilmediği topraklara Allah için hicret edebilme cesaretini gösterebilmekti. Bir gün, Esmâ’nın adımları Peygamber’in işaret ettiği topraklara yöneldi, çöllerden, denizlerden, zorlu yollardan geçti. İlkin Habeşistan diyarına hicret etti. Yoldaşı ve sevgili eşi Cafer b. Ebû Tâlib’le birlikte Habeş memleketinde, çok sevdiği Peygamberinin ve Müslüman kardeşlerinin yıllarca hasretini çekti.
Aradan seneler geçti. Gün geldi, Allah’ın lütfu keremiyle Habeşistan muhacirleriyle Medine muhacirlerinin yolu Peygamber şehri Medine’de kesişti. Esmâ, sevgili eşiyle birlikte Hayber’in fethi esnasında, ikinci hicretini Medine’ye gerçekleştirdi. Böylece o, Allah yolunda iki defa hicret etmenin saadetine erdi. Ancak bu durum, Medine muhacirleriyle Habeşistan muhacirleri arasında tatlı bir rekabetin doğmasına neden oldu. Bir gün Esmâ’yı, kızı Hafsa’nın evinde gören Hz. Ömer, “Bu, Habeşli Esmâ mı, şu deniz yolcusu olan?” dedi ve devamında ekledi: “Medine’ye hicret faziletinde biz sizi geçtik. Biz, Resûlullah’a sizden daha yakınız.” Bu sözler, ömrünü Allah yoluna adayan, bu uğurda türlü cefalar çekmiş olan Esmâ’ya ağır geldi ve karşısındaki Ömer (r.a.) olsa dahi kendisini savunmaktan çekinmedi: “Hayır” dedi, “Allah’a yemin ederim ki, siz Resûlullah’la (s.a.v.) birlikte hicret ettiniz. O, sizin açlarınızı doyurdu, cahillerinizi eğitti. Biz ise uzaklarda, düşman yurdunda, Habeşistan’da idik. Bütün bu sıkıntılara biz, Allah’ın ve Resûlü’nün rızası uğruna katlandık. Ey Ömer! Yemin ederim, senin bu söylediklerini gidip Resûlullah’a anlatıncaya kadar ne bir lokma yiyeceğim ne de bir yudum su içeceğim. Vallahi, biz eziyet görüyor ve korku içinde yaşıyorduk.” Hz. Ömer’in sözleri ağırına giden ve durumu olduğu gibi Allah Resûlü’ne bildiren Esmâ, Nebî’den, kendisini sevince boğan şu sözleri işitti: “Bu hususta Ömer bana sizden daha yakın değildir. Zira o ve arkadaşları yalnız bir defa hicret etmişken siz gemi yolcuları, iki defa hicret ettiniz!” (Müslim, Fedâil, 169) Bu sözleri işiten Esmâ için artık hiçbir şey duyduklarından daha değerli değildi. Diğer muhacir kardeşleri de bu kutlu sözleri işitebilmek için defalarca onun kapısını çalıyorlardı. Esmâ ise her defasında o günün heyecanını tekrar yaşayarak, Nebî’nin sözlerini onlara aktarıyordu. (Müslim, Fedâil, 169)

Esmâ’nın gözleri sevinçler kadar hüzünlere de şahit oldu. Ve onun için en büyük hüzünlerden biriydi eşi Cafer’i Mute Savaşı’nda yitirmesi. Esmâ, bundan böyle Cafer b. Ebû Tâlib’in değil, Cafer-i Tayyâr’ın eşiydi. Zira Cafer (r.a.), kahramanca savaşıp kaybettiği iki koluna mukabil cennete uçtuğu için bu adla anılır olmuştu. Cafer’in ardından kuş yavruları gibi kalan yetimleri ise artık bahtiyardı. Çünkü başlarını okşayan Peygamber’in eli, onlara yetimliklerini unutturan en büyük teselli kaynağı idi. (Nesâî, Zînet, 57) Esmâ bint Umeys, asırlar ötesine imanıyla, cesaretiyle, sabır ve metanetiyle örnek oldu. Peygamberine duyduğu muhabbetini, ona ve onun sözlerine olan bağlılığı ile gösterdi. Ve onun mübarek sözlerinden altmış kadarı, Esmâ’nın ağzından satırlara, satırlardan sadırlara, zamanlardan zamanlara hep nakledile geldi. Bunlardan birinde Sevgili Peygamberimiz, sıkıntılı ve kederli zamanlarında okuması için Esmâ’ya bir dua öğretmişti. Bu dua, Allah ve Resûlü’nün izinden giden, bu yolda kahrı da lütfu da hoş gören tüm Esmâların arkadaşı olacak nitelikte idi: “Benim Rabbim Allah’tır, O’na hiçbir şeyi ortak koşmam!” (Ebû Dâvûd, Vitir, 26)

AYET-İ KERİME MEALİ

“And olsun ki sizi biraz korku ve açlıkla, bir de mallar, canlar ve ürünlerden eksilterek deneriz. Sabredenleri müjdele.”
Bakara 2/155.

HADİS-İ ŞERİF VE MEALİ

 “Zevkleri bıçak gibi keseni –yani ölümü- çok hatırlayın!”
Tirmizî, Zühd 4.

İLMÎHAL SORUSU VE CEVABI

Kabir ziyaretinin adabı nedir?

Mezarlıkların ziyaret edilmesi, bu vesileyle ölümün hatırlanması ve orada yatanlardan ibret alınması dinimizin tavsiye ettiği hususlardandır.   Kabir ziyaretinde bulunan kişi, ahireti hatırlamalı, dünyanın geçici olduğunu ve bir gün kendisinin de öleceğini düşünmelidir. Hz. Peygamber (s.a.s.) geceleri Baki’ kabristanına gelir ve “Mü’minler yurdunun sakinleri sizlere selam olsun. İnşaallah biz de size katılacağız. Bizler ve sizler için Allah’tan afiyet dilerim; Allah’ım, Baki’ kabristanında bulunanları bağışla” diye dua ederlerdi (Müslim, Cenaiz, 35). Kabir ziyaretinde bulunan kişinin ölü için dua etmesi ve Kur’an okuyarak sevabını orada bulunanların ruhlarına bağışlaması uygun olur.   Ancak, kabir ve türbe ziyaretlerinde İslam’ın özüne ve tevhid anlayışına ters düşen, itikadi bakımdan da zararlı olan tutum ve davranışlardan uzak durmak gerekir. Kabrin başında yüksek sesle ağlayıp gürültü yapmak, kabrin parmaklık ve taşlarını öpmek, onlara sarılıp ağlamak ise İslam ile bağdaşmaz. Türbelerde yatan kişileri beşer üstü varlıklar olarak görmek; bu zatların duaları kabul ettiğine, ilahi kudretlerinin olduğuna inanmak; bir kısım ihtiyaç ve dilekleri onlara arz etmek; kendilerinden medet ummak; bu ziyaretleri dini bir vecibe gibi telakki etmek; bez bağlamak; mum yakmak; kurban kesmek, şeker vb. yiyecek maddeleri dağıtarak onlardan yardım dilemek, tevhid dini olan İslam’la bağdaşmaz. Ölen kişilerden medet ummak ve onlardan bazı şeyler beklemek iman açısından tehlikeli bir davranıştır.

GÜNÜN DUASI

“Allah’ım! Nefsime takvasını ver, onu temizle, onu temizleyenlerin en hayırlısı Sen’sin. Onun velisi (sahibi) ve Mevlası (efendisi) Sen’sin.” (Muslim, Zikir, 73)

 

BU İÇERİĞE EMOJİYLE TEPKİ VER!
0
0
0
0
0
0
0
👏
👎
😍
😥
😱
😂
😡

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.